Yaşam yerleri insan unsuruyla şekilleniyor ve anlam kazanıyor. Bu sebeple insan unsuruna dikkat edilmeden, yaşanılan yerin tarihini ve yaşamını izah etmek tam anlamıyla mümkün olamıyor. İstanbul’un Bahçelievler ilçesi, 1940lardan itibaren şekillenmeye ve bir yoğun yaşam alanı haline gelmeye başlamış bir yerleşim yeridir. Kocasinan ve Yenibosna köyleri, çi likleri ve tarım alanı olan arazileriyle bilinen Bahçelievler ilçesi, asker, işadamı ve müteşebbis Fikret Yüzatlı’nın gayretleriyle şehirleşme açısından hem nicelik ve hem de nitelik anlamlarında bir gelişime tabi tutulmuştur. Daha çok eski İncirli Çiftliği sınırları içerisinde yer alan bölgede Fransız şehir plancısı Henri Prost’un planlarıyla başlayan imar ve yerleşim çabalarıyla bugünkü Bahçelievler ilçesinin ilk nüvesi oluşturulmuştur. Bir müteşebbis olarak, standart cari yaklaşımları da aşan çabalar sergileyen Fikret Yüzatlı bu sebeple Bahçelievler ilçesinin kuruluşunda etki olmuş bir şahsiyettir. Fikret Yüzatlı’nın İncirli Çiftliği özelinde attığı adımlar, Bahçelievler ilçesinin tarihini bilmeye ve anlamaya yönelik önemli ipuçlarını bizlere sunmaktadır.
Fikret Bey, 1312 (1896) yılında İstanbul Fatih Şehzadebaşı’nda doğdu. Kafkas göçmeni bir ailenin evladıdır. Baba adı Rıfat, anne adı Fatma Memnune’dir. Babası Rıfat Bey, Sular İdaresi’nde görevliydi. Şehzadebaşı futbol takımında futbol oynayan Fikret Bey, erken yaşlardan beri ata da tutkundur. Atla birlikte hangi mesleği yapabilirim diye düşünürken, askeri okula gitme kararı verir. Kuleli Askeri Lisesi’nden hızlı bir tedrisatla erkenden teğmen olarak mezun olur. Mezuniyet sonrası Filistin Cephesi’ne gönderilir. Filistin Cephesi’nden sonra İstanbul’a döner. Fikret Yüzatlı, esasen savaş alanlarında kazandığı askeri tecrübesine rağmen, yarıda kalan askeri eğitimini Milli Mücadele sonrasında Harp Okulu’nda tamamlayacaktır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında askerliğe intisap etse de, özellikle İstiklâl Harbi’nde Yunanlılara karşı gerçekleşen hemen tüm savaşlara katıldı ve Lefke katliamı ile 2. İnönü muharebelerinde ağır şekilde yaralandı. Savaşlar esnasında 1. Süvari Tümeni, 14. Süvari Alayı, 2. Bölük komutanlığında teğmen ve üst teğmen olarak görev yaptı. Başarılarından dolayı İstiklal Madalyası aldı. 1926 yılında Başvekâlet Yaveri oldu. 1931’de malulen emekli edildi. Askerlik hayatından sonra çiftçilikle meşgul oldu. Ömür Şirketler Grubunu kurdu. VI, VII ve VIII. Dönemlerde Giresun’dan milletvekili seçildi. 12 Ağustos 1946 tarihinde TBMM Tarım Komisyonu üyeliği yaptı. 11 Kasım 1946, 5 Kasım 1947, 5 Kasım 1948 ve 7 Kasım 1949 tarihlerinde aynı üyeliğe tekrar seçildi. Politikacıyken de çiftçiliği bırakmadı. Milletvekili seçildiği Giresun’da şekerpancarı ve pirinç ekti. Sonraki yıllarda siyasetin kendi mizacına uymadığını düşündü ve partisinden ayrıldı. Nihal Hanım’la evlendi. Mehmet Tulga, Tunçdal ve Mevhibe (Andaçlar) adlarında 3 çocuk babası olan Yüzatlı, 21 Temmuz 1968 tarihinde vefat etti. Yüzatlı 1968’de vefat ettiğinde İsmet Paşa günlüğüne şöyle not edecektir: ‘Fikret Yüzatlı ölmüş, çok yandım.’ Cenazesi, düzenlenen askeri tören sonrasında top arabası eşliğinde ve devlet erkanının katılımıyla İstanbul Bahçelievler Osmaniye Kabristanı’nda toprağa verildi. 21 Temmuz 1968 tarihinde vefat etti.
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan ve Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakan Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul’a dönen Fikret Bey, bir gün Beyoğlu’na çıkar. Beyoğlu’nda işgal kuvvetleri ve özellikle İngilizler, Türklerin eğilerek geçmeleri için işgal kuvveti bayraklarını oldukça yere yakın bir şekilde asarlar. Fakat Fikret Bey, yere yakın asılan bir İtilaf bayrağını eliyle iterek altından eğilmeden geçmek ister. Çıkan arbede sırasında Fikret Bey silahını çekip bir İngiliz askerine doğrultur. Bunun üzerine İngilizler onu tutuklamak isterler. Olay büyümeye başlayınca arkadaşları Fikret Bey’i kaçırır. Ancak durum, Atatürk’ün ve diğer Milli Mücadele önderlerinin kulağına gider. Bunun üzerine Ankara’dan bir talimat gelir ve Fikret Bey’in bu tür işlere girişmemesi hatta Ankara’ya gelmesi istenir. Talimat üzerine Fikret Bey, İstanbul’daki gizli Kuva-yı Milliye gruplarınca Ankara’ya kaçırılır.
Ankara’ya kaçırılan Fikret Bey, süvari yapılanması için Konya’ya geçti. Konya’daki komutanı Fahrettin Altay Paşa idi. Küçük yaşlardan beri atlara meraklı olan Fikret Bey, süvari eğitimini tamamladıktan ve TBMM’nin düzenli orduya geçmesinden sonra Yunanlılara karşı savaşmak üzere Batı Cephesi’ne gönderildi. Böylelikle, 1. İnönü Savaşı’ndan 9 Eylül 1922’ye kadar Türk-Yunan savaşlarının hemen hepsinde görev aldı. Batı Cephesindeki İkinci İnönü Savaşı sırasında aldığı bir mavzer kurşunu sonucu ağır yaralandı. Kurşun, akciğerini parçaladı hatta kalbini sıyırdı. Ağır yaralı olarak Eskişehir’de bir hastahaneye yatırıldı. Kendisinden ümit kesilmişti. Ağır hasta olarak yattığı sırada onunla ilgilenen ve Fikret Bey’i tanıyan doktoru dahi, “Yazık! Bu Fikret kahraman çocuktu fakat sabaha çıkmaz” dedi. Ağır yaralı olmasına rağmen bu sözleri duyan Fikret Bey, son bir gayretle hayata tutundu. Yaraları iyileşince birliğine geri döndü.
Yüzatlı ailesinin Sarayla alakası, Padişah II. Abdülhamid’in eşi Behice Sultan’dan kaynaklanıyor. Behice Sultan, Fikret Yüzatlı’nın oğlu Tulga Bey ile evlenen Abhaz asıllı ve Maan Prensliğinden olan Zehra Sara Hanım’ın annesinin teyzesi. Maanlar, Rusların 1864 Çerkes Sürgünü sonrasında Osmanlı Devleti tarafından Adapazarı civarına yerleştirilmişler. Milli Mücadele yıllarında ve Sivas Kongresi zamanlarında Sivas Valisi olan Reşit Paşa ise, Zehra Hanım’ın öz dedesidir. Yüzatlı ailesi, Tulga Bey’in Zehra Hanımla evliliği sebebiyle hem Sarayla ve hem de bir Çerkes hanedanı ile akrabalık bağı kuruyor.
Çerkes Ethem Bey’in TBMM’nin otoritesine uymamasıyla Ba Cephesi’nde başlayan huzursuzluk üzerine, Ethem Bey’in Kuleli’den mezun olan küçük kardeşi üzerinden onunla irtibata geçilmeye çalışılır. Ethem Bey’in kardeşi ise, Fikret Yüzatlı ile Kuleli’den sınıf arkadaşıdır. Bunun üzerine Çerkes Ethem’le görüşmesi ve bir mesaj ulaştırması için Fikret Bey görevlendirilir. Fakat işler beklendiği gibi gitmez. Çerkes Ethem’in karargahına giden Fikret Bey’den çizmelerini çıkarması istenir. Fikret Bey ise, “Bu çizmeler, Türk ordusunun çizmeleridir. Ya beni bu şekilde kabul eder, ya da geri dönerim” der. Böylece Ethem Bey’e bir mesaj bırakır.
Büyük Taarruz sonrasında İzmir’e doğru püskürtülen Yunan kuvvetleri 9 Eylül 1922’de İzmir’den de çıkarılır. İzmir’e giren ilk Türk süvarilerinin başında Yüzbaşı Fikret (Yüzatlı), Yüzbaşı Abdurrahman (Özgen) ve Yüzbaşı Zeki (Doğan) bulunmaktaydı. Bu ilk süvariler, İzmir Konak Meydanı’nda yer alan Sarı Kışla’da direkte unutulan Yunan bayrağını indirip yerine Türk bayrağını çektiler.
Süvari yüzbaşılığındayken atlılara komuta e ği için 1934’te soyadı kanunu çıktığında “Atlı” soyadını alır. Fakat Atlı soyadını alan ailelerin çoğalması üzerine; Atatürk, İnönü ve siyase en arkadaşı Yahya Kemal Beyatlı ile bulunduğu bir ortamda Şair Yahya Kemal’in önerisiyle ve Atatürk’ün hemfikir olmasıyla beraber yüz tane atlıya komuta etmiş olma gerekçesiyle “Yüzatlı” soyadını alacaktır. Ağabeyi Hikmet Bey ise “Barlan” soyadını almış r. Hikmet Barlan, daha sonra İnhisarlar İdaresi (Tekel Genel Müdürlüğü) Genel Müdürü olacaktır.
Yüzbaşı Fikret Yüzatlı, askeri başarıları nedeniyle hem Atatürk tarafından hem de İsmet Paşa tarafından yaverlik için istenir. Fakat İsmet Paşa, Fikret Bey için Atatürk’ten hususi ricada bulunur. Atatürk bu isteğe olumsuz cevap vermez ve Fikret Bey İsmet Paşa’nın yaverliğine atanır. Milli Mücadele sonrasında İsmet Paşa Başbakan olunca, Fikret Bey bu defa Başbakanlık yaverliğine atanır. Ailesini İstanbul’dan Ankara’ya taşır. Yaverliği yanı sıra Ankara civarında tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başlar. İlk evladı Tulga, Ankara’da doğar. Diğer evlatları Tunçdal ve Mevhibe ise İstanbul’da doğacaktır. Fikret Bey, İsmet Paşa’nın hususen yönlendirmesiyle üç dönem Giresun milletvekilliği yapar. Milletvekilliği sırasında Türkiye buğdayları konusunda araş rmalarda bulunur. Çünkü buğday, dünya ekonomilerini derinden etkileyen bir gıdadır. Bu sebeple toprak reformuyla yakından ilgilenir. Hatta bu ilgisi nedeniyle olsa gerek, meslek olarak kendisini çiftçi ve asker olarak ifade etmiştir.
Fikret Bey, oğlu Tulga’nın asm hastalığı sebebiyle, ailesini daha uygun bir iklim olan İstanbul’a yerleştirmeye karar verir. 1940’lı yıllarda kendisi tarafından Bakırköy Sakızağacı Mahallesi’nde yaptırılan köşk tarzındaki eve taşınır. Bu köşk, sahil yolunun geçmediği zamanlarda deniz kenarında yer almaktaydı. İkinci Dünya Savaşı’nın yaşadığı yokluklar içerisinde yaptırılan evlerde demir bile kullanılamayan bir zamanda yapılan bu köşk sebebiyle İsmet Paşa, Fikret Yüzatlı’ yı eleştirir. Yokluk zamanında ev yaptırıyorsun diye. Fikret Bey, milletvekilliği süresince Ankara’ya gidip gelir.
Bir gün ağabeyi Hikmet Bey, Fikret Bey’e bir haber gönderir ve arkadaşı Hüseyin Avni Başargan’dan bahseder. Başargan’ın tek tapulu bir çi liğe rastladığını ilave ederek, bu çiftliği ortak olarak almayı ve işletmeyi teklif ettiğini aktarır. Bu sıralarda milletvekili olan Fikret Yüzatlı, İncirli’de bulunan ve İncirli Çiftliği olarak bilinen bu yeri atla ziyaret eder ve beğenir. Gayrimenkul yatırımcısı Başargan’la ortak olarak çiftliği 1940’lı yıllarda satın alır. Çi lik arazisi üzerinde o günlerde herhangi bir yapı yoktur. Sadece tarla vasfındadır. 500 dönümlük çi lik arazisi bugün; doğudan Naci Kasım Sokak, ba dan Ferit Selim Paşa Caddesi, kuzeyden yine Ferit Selim Paşa Caddesi ve güneyden E-5 yolu ile çevrilidir. Çiftlik alındıktan sonra çevresindeki diğer araziler de alınmaya başlanır.
İncirli Çiftliği üzerinde parselizasyon başlayınca ilk müstakil evi Fikret Yüzatlı yapmaya başlar. Yani ilk bahçeli evi kurar. Bugünkü Yayla Ülker Camii’nin solunda bulunan ilk bahçeli evin yapımından sonra Bakırköy’deki evinden buraya taşınır. Ev aynı zamanda bir arsa ofisidir. Ofisin tabelasında ilk defa “bahçeli ev” ifadesi geçer. Bu ev 1970’li yıllarda sa lacak ve şimdiki haliyle bir apartmana dönüşecektir. İncirli Çiftliği arazisi imara açıldığında üzerinde yer alan tarihi kişiliklere ait sokak ve cadde isimleri de bizzat Fikret Bey tarafından verilir. İmara açılan alan, bugünkü Bahçelievler Mahallesi olarak ifade edilen yerdir. Ankara’daki Bahçelievler’in örnek alınarak şekillendirilmeye çalışılan yeni yerleşimin planlarını, Fransız şehir plancısı Henri Prost’a yaptırmıştır. Fikret Bey yeni kurulan bölgenin yerleşim şartlarının yüksek standartlarda ve geleceğe cevap verecek özellikte olması için çalışmıştır. Bu sebepten ötürü, kuzey-güney yönünde açılan Talat Paşa Bulvarı sebebiyle “Fikret Bey buraya havaalanı mı yaptırıyorsun, uçak mı indireceksin?” şeklinde eleştirilerle karşılaşmıştır.
Bahçelievler’in ilk imar planlarında yaklaşık birer dönüm arazi üzerinde tek yada bir buçuk katlı evler yaptırılacak . Yeni yerleşim, Bakırköy’e ucuz bir alternatif yerleşim yeri olarak düşünülmüştü. Arazilere talep ise daha çok orta direk diye tabir edilen kesimden gelmiş . Yani doktor, avukat gibi meslek sahibi kimseler uzun vadeli senetlerle arazi alıyorlardı.
Ünverdiler yani Ünverdi Sineması’nın sahipleri ile Ateş Tuğla Fabrikası’nın ilk sahipleri olan Haznedarlar gibi aileler de bu sıralarda Bahçelievler’e yerleşen ailelerdir. Planlamada okul yerler, ibadet yerleri ve mezarlık alanları da ayrılmış . Bugünkü Osmaniye Mezarlığı ve Fikret Yüzatlı İlkokulu’nun arazisi bu sırada belirlenmiş . Eski Edirne Asfal namıdiğer Eski Londra Asfal ise, çiftliğin satın alınmasından sonra ve Via Egne a diye bilinen Roma eseri beyaz taş zeminli yolun üzerinden geçmiştir. Bahçelievlerin kurulmaya başlandığı bölgenin hemen yanından geçirilen Eski Londra Asfalt, İstanbul-Edirne arasındaki ana yol olup, Yüzatlı’nın imara açtırdığı bölgeye yüksek bir değer kazandıracaktır.
Bahçelievler yerleşiminin ilk kurulduğu andan itibaren polis kontrolünde bir yer olması için uğraşan Fikret Bey, bugünkü Ömür Sitesi’nin olduğu yerde bir polis karakolu yapılmasına yönelik adım attı ve karakol için hazırladığı binayı sembolik olarak 1 liraya emniyete kiraladı. Bölgede Polis kontrolü istenmesinin en önemli sebebi, polisin şehir merkezleriyle ilgili olması ve o günkü şartlarda kırsal olan Bahçelievler yöresini kırsaldan kurtarma çabasıdır. Bahçelievler Mahallesi muhtarlığı da yine aynı alanda faaliyete geçti. Yine bu alanda Ömür Yoğurt fabrikası kuruldu. Fakat yakın tarihlerde bu alan Yüzatlı ailesince Ömür Sitesi’nin yapılması için müteahhite verilince, karakol binasının buradan çıkması gerekmiş lakin aynı müteahhit karakol binasını şimdiki yerinde yeniden yaptırarak emniyete teslim etmiştir.
1925’te Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği kurulur. Çifliğin açılışından birkaç ay sonra Mustafa Kemal Paşa, Fikret Yüzatlı’yı gördüğü bir yerde ona şöyle der: ‘Bu çiftliğin kenarında tarım endüstrimizin bacaları tütecek. Sen de İstanbul’da bir süt üretim tesisi kur. İstanbul civarındaki sütleri alır işlersin.’ Fikret Bey mesajı almıştır. Askeri ve siyasi kimliği yanında bir müteşebbis olan Fikret Yüzatlı, Bahçelievler’in kuruluş adımlarını atarken bir taraftan da aynı yerde cari maksatlı sanayi müesseselerini kurmaya başlamıştır. Hatta denilebilir ki, Bahçelievler’deki ilk sanayi tesisleri Fikret Bey tarafından meydana getirilmiştir. Bu doğrultuda 1940’lı yıllarda tek başına Ömür Yoğurt Fabrikasını kurmuştur. Aslında Ömür Yoğurdun kuruluşu daha evveline gitmektedir. 1933 yılında Silivri’de kurduğu bir mandıra ile isimsiz olarak yoğurt üremine başlayan Yüzatlı, bu tesisi Bahçelievler’e taşıyınca yeni tesisin adını, yoğurdun insan ömrünün uzun olmasında etkili olması sebebiyle “Ömür” koydu. Silivri’deki yoğurt ustalarını Bahçelievler’e getirerek fabrikadaki ilk üretimi başlattı. Bu şekilde özellikle Silivri’de bulunan gayrimüslim yoğurt ustaları ve yoğurt üreticileri dışında geniş kapsamlı yoğurt imal eden ilk Türk yoğurt üreticisi oldu. Ömür Yoğurt Fabrikası faaliyete geçerken başka bir tesisi daha devreye sokan Yüzatlı, Zey nburnu Sümer’de bir tavuk çiftliği kurmuştur. Şimdiki Zey nburnu Matbaacılar Sitesi’nin yerinde bulunan bu tesis, Yüzatlı’nın Avrupa’daki tavuk ürem çiftliklerini, piliç üretme ve ye şkin piliçleri çevirerek pişirme makinelerini incelemesiyle oluştu. Yurtdışından piliç çevirme makineleri getirtti. Fakat Türkiye’de piliç yoktu. O zamanlar halk tavuk ve yarka (tavuğun biraz daha küçüğü) tüketmekteydi. Yüzatlı, İsrail’den bir teknoloji getirterek Zey nburnu’nda piliç üretir. Piliçler kısa sürede tutulur. Yaklaşık bir yıl sonra ürem kapasitesi arttırılır ve Türkiye dağıtımı başlar. Önce özel kasaplara, ardından Hilton Oteli’nden Pfizer İlaç Fabrikası’na kadar birçok yere satış yapılmaya başlanır. Bugünkü Basınekspres Yolu yakınında ve şimdiki Hürriyet gazetesi binası yakınlarında bulunan Armatör Sıtkı Koçman’a ait tavuk çiftliği dışında Türkiye’nin ilk büyük tavuk çiftliği ünvanını taşıyan bu çiftlik, Matbaacılar Sitesi’nin kurulmasına kadar faaliye ni sürdürdü. Ömür Yoğurt Fabrikası 1992 yılında kapandı. Fabrika arazisi bir müteahhite verilerek kat karşılığı Ömür Sitesi’ne dönüştürüldü ama Ömür Yoğurt Fabrikası, yaşatıldığı sürede Türkiye’de yoğurt üremi alanında ilklere imza atar. En başta Ömür Yoğurt ile yoğurt yapma teknolojisi Türkiye’ye girdi. O güne kadar yoğurt üreticileri, süt kazanlarını odun ateşinde ısıtmaktadır. Yüzatlı, odun ateşi yerine modern bir ısıtma sistemi kurar. Palacılar tarafından tahta palalarla karıştırılan kazanların içine elektrikli motor bağlar. Öte yandan, Ömür’ü Ömür yapan en önemli şey lezzetdir. İnek sütü ile koyun sütü karıştırılarak elde edildiği için tadı piyasadaki diğer yoğurtlardan çok farklıdır. Fikret Yüzatlı, bu standart tadı her dönem muhafaza etmek için çok çalışır. Yılın belirli dönemlerinde elde edilebilen koyun sütünü dondurmak ve her mevsim kullanabilmek için eksi otuz derecede bir şoklama buzhanesi kurdurur. Böylece 12 ay boyunca standart bir kaliteyi yakalar. O yıllarda İstanbul’un yoğurt ihtiyacı Silivri’deki mandıralar tarafından karşılanmaktadır. Silivri yoğurtları büyük siniler içinde bakkallara gelir ve dilim dilim satılırdı. Fikret Yüzatlı, bunun hijyenik olmadığını düşünür ve bir kiloluk teneke kutularda yoğurt üretir. Bir süre sonra dönüşümlü teneke kutular, talebi karşılayamaz. 1955 yılında teneke kutudan parafinli karton kutulu ambalaja geçer. 1965’te Türkiye’nin ilk plastik ambalajlı yoğurdu üretilir. El değmeden hazırlanır. O zamana kadar bir yoğurdun kalitesini kaymak kalınlığı ile ölçen Türk halkı, ilk defa kaymaksız ve homojenize yoğurt ile tanışır. Fakat alışması ve kabullenilmesi biraz zaman alır. Ömür Yoğurdu’nun imal edilmesi piyasada ilklere de yol açar. İlk cam şişede pastörize süt Ömür adıyla üretilir. Yoğurt markasıyla ilk sponsorluk anlaşması (70’li yılların Gökmen’li, Yasin’li Galatasaray’ına forma reklamı verdi) imzalanır. İlk arıtma tesisi kurulur. İlk bebe yoğurdu üretilir. İlk bardak ayran piyasaya sürülür. İlk kakaolu süt üretilir. Marketlerde satılan ilk sütlü tatlı (özellikle kazandibi çok meşhur olur) vatandaşın damak tadına sunulur. İlk meyveli light yoğurt ve ilk kez Ömür tesislerinde üretilen, içinde soğan sarmısak olan quark peyniri piyasada yer alır. McDonald’s’larda satılan ilk ayran da Ömür tarafından üretilir. Fakat haksız rekabet düşüncesiyle Ömür Yoğurt yakın tarihlerde piyasadan çekilme kararı alır. Sakıp Sabancı hayattayken Ömür markasını devam ettirmek ister ama vefatıyla bu düşünce de gerçekleşmez.
Başbakanlığa bağlı Yüksek Yarış Islah Encümeni Genel Sekreteri Atıf Esenbel, bir grup safkan İngiliz atını başta Atatürk olmak üzere bütün devlet ricali için satın alıp yurda getirir. Gruptan artan atlardan biri Mareşal Fevzi Çakmak’ın Yaveri Yüzbaşı Ahmet Atman, diğeri İsmet İnönü’nün Yaveri Yüzbaşı Fikret Yüzatlı tarafından satın alınır. Çoğu İzmirli levantenlerin atlarının ilavesiyle meydana gelen at grubu ile safkan İngiliz koşuları başlar. Bunun yanında Ahmet Atman, William Giroud (İşadamı Merhum Mustafa Koç’un kayınpederi) ve Fikret Yüzatlı’dan oluşan komite, her birinin beş bin lira ya rmasıyla Atyar Şirketi’ni kurar ve onay için İsmet İnönü’ye başvurur. Bu gelişmelerden sonra Yüzatlı İzmir’de bir at harası kuracak r. İzmir’deki hara, şehrin büyümesi ve yerleşim içinde kalması nedeniyle 1990’lı yıllarda satılacaktır. At ye ş riciliğine başladığı yıllarda Yarış ve Islah Encümenliği’nde de görev yapan Yüzatlı, aynı zamanda Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği’nin kurucuları arasındadır. 1943 yılında kurulan bu dernek, 1947 yılına kadar İstanbul, 1948 yılında ise iki hafta Ankara’da at yarışları düzenledi. Yarış atlarıyla ileri derecede ilgisi nedeniyle Türkiye Jokey Kulübü’nde iki dönem (1960, 1961) başkanlık yapan Yüzatlı, vasiye üzerine vefat ettiğinde Veliefendi Hipodrumu’na yakın yerde bulunan Osmaniye Mezarlığı’na defnedilmiştir. Bu şekilde çok sevdiği at seslerini duyacağını vasiyetinde ifade etmiştir. Fikret Yüzatlı’nın Türkiye’deki atçılık konusundaki adımları nedeniyle TJK halen Fikret Yüzatlı adına ödüllü koşular yapmaktadır ve Hipodrum’dan Matbaacılar Sitesi’ne giden yol Fikret Yüzatlı adını taşımaktadır.
Fikret Yüzatlı bir gün atıyla İncirli Çiftliği’nde gezmektedir. Başbakan Adnan Menderes ile karşılaşır. Demokrat Parti iktidardadır. Yüzatlı atından inip, Menderes’i selamlar, hal hatır sorar. Menderes, ‘Fikret ben buradan Londra’ya yol yapacağım’ der. Ne cede Yeni Londra Asfal (E-5) başarı ile tamamlanır. Yüzatlı, yol çalışmaları biter bitmez, 1956 yılında yol kenarında park eden otomobillere de servis yapan bir restaurant açar. Türk filmlerine arka fon oluşturacak, tavuğu, sosisli sandviçi, patates püresi ve köpüklü ayranıyla ünlenecek Ömür Restaurant böyle kurulur. Şehrin büyümesi ile arazisi de değerlenen Ömür lokantasında tamamen Türk yemekleri yapıldı. Özellikle döner, pilav, kuru fasülye yemekleri çok iyi bilindi. Restauranta yapılan tatlılar da meşhurdu. Boncuk Usta isimli aşçısı, sütlü tatlılar üzerine üstad durumundaydı. Yaptığı kazandibinin baş müdavimi işadamı merhum Vehbi Koç’tu. Vehbi Bey arabasını gönderip, Boncuk Usta’nın kazandibinden aldırırdı. Boncuk Usta, kazandibi tatlısını Ömür Yoğurt fabrikasından tedarik edilen inek sütünden yapardı. İnek sütünün kıvamını ve tavuğu beğenmediğinde ise geri gönderirdi. Ömür Piliçleri de, ilk defa Ömür Restaurant’da müşteriye sunulur. Ömür lokantası, tatları kadar mimarisiyle de dikkate değerdir. Restaurant iki katlı olup, altıgen bir şekle sahip . Binası yüksek mimar İrfan Nuralioğlu tarafından yapıldı. Dekorasyon ise, Fikret Bey’in eşi Nihal Hanım tarafından gerçekleştirilmiş . Açık mutfağı bulunuyordu. Salonda otururken, müşteriler mutfağın içini görebilirdi. Yaklaşık 500 kişilik bir müşteri kabul edecek kapasitesi olan Ömür Restaurant, 100’ün üzerinde personel çalış rmaktaydı. Kuruluşunda şekillenen yapısı, yıkılana kadar hiç değiştirilmedi. Ömür Restaurant bir taraftan da şubeleşti. Bağdat Caddesi’nde ve Nişantaşı’nda şubeleri açıldı. Ömür Restaurant 2004’e kadar 50 yıl açık kaldı. 2006’da üçüncü kuşak Yüzatlılar restaurant’ın yerine büyük bir mahalle merkezi kurdular ve işletmesini devrederek mahalle merkezinin üst katına Ömür Restaurant’ı tekrar açtılar.
Fikret Bey üç evlat babasıydı. Bunlardan sadece Tulga’nın çocukları oldu. Tunçdal Bey 38 yaşında vefat etti. Mevhibe Hanım’ın çocuğu olmadı. Yakın zamanda (2018) vefat eden Tulga Bey’in iki evladı oldu: Fatin ve Feyyaz. Fatin Bey evlenmedi. Feyyaz Bey’in ise iki evladı oldu: Talya ve Lara Aile, dede mirası üzerindeki cari faaliyetlerini halen sürdürüyor. Plazanın başında, eğitimini yurtdışında tamamlamış aynı zamanda çeşitli spor dallarında Türkiye Şampiyonlukları olan Feyyaz Bey bulunuyor. Kendisi halen lisanslı bir binici olarak engel atlama dalında müsabakalara katılmaktadır ve Türkiye Açık Deniz Yarış Kulübü’nün bir üyesi olarak 1988 senesinden beri yat sınıfında yarışmaktadır. Ömür Şirketler Grubu ve Ömür Restaurant ise, Ömür Plaza adı altında faaliyetlerini devam ettiriyor. Ömür Plaza ise geçmişin izlerini modern çizgilerle birleştirerek, ziyaretçilerine her zaman yenilikçi bir deneyim sunmayı hedefliyor.
Emine Gürsoy NASKALİ, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul 1995.
Hacer GEMİCİ, “Ömür, Merdiven Al na Yenik Düştü”, Sabah Gazetesi, 6 Şubat 2005.
Mehmet Akif BAL, “İstanbul’un Bahçeli Evleriyle Maruf İlçesi: Bahçelievler”, İstanbul
Bahçelievler İlçe Milli Eği m Müdürlüğü Dergisi Bahçem, Temmuz 2018, Sayı: 7.
Menekşe ATASELİM, “Elindeki Arazilerin Değerini Bilmiyor!”, Habertürk Gazetesi, 15 Temmuz 2010.
Mustafa ÇUFALI, Türk Parlamento Tarihi 1946-1950, Cilt 3, Ankara 2012.
Necip Fazıl KISAKÜREK, Ata Senfoni, 8. Baskı, İstanbul 2008.
Sibel ARNA, “Efsanevi Marka Dirilirken Akla Gelmeyen Bir Tek O”, Hürriyet Kelebek Eki, 6 Şubat 2005.
Mehmet Akif BAL tarafından yazılmıştır.
Feyyaz Yüzatlı İle 29 Aralık 2018 ve 4 Ocak 2019 Tarihlerinde Yapılan Görüşmeler.
*2024 yılında Lara Yüzatlı tarafından güncellenmiştir*